Patti Smith’in Adanmışlık kitabı, edebiyatın ve sanatın hayatla nasıl iç içe geçtiğini gösteren kısa ama yoğun bir metin. Smith burada yalnızca kendi yaratım sürecine ışık tutmuyor, aynı zamanda “neden yazıyoruz?” sorusuna da farklı açılardan cevap arıyor. Kitap, Fransa’ya yaptığı bir seyahatte kaleme aldığı kurmaca bir hikâyeyi — genç bir patenci olan Eugénia Alexander’ın öyküsünü — Smith’in kişisel gözlemleri, anıları ve düşünceleriyle harmanlıyor.

Kitap boyunca yazmanın bir meslek ya da uğraş olmanın ötesinde, bir varoluş biçimi olduğunu hissettiren satırlar var. Smith, sanatçıların neden kalemlerini eline aldıklarını, neden defalarca sayfaların başına döndüklerini, bunun ardında hangi zorunluluğun bulunduğunu sorguluyor. Bu noktada yazarlığı, yalnızca bir “anlatma arzusu” olarak değil, aynı zamanda yaşama devam etmenin bir yolu olarak ele alıyor.

Adanmışlık, bir sanatçının zihninin nasıl işlediğini merak edenler için oldukça samimi bir pencere açıyor. Smith’in okuduğu kitaplardan, gezdiği şehirlerden ve tanıştığı insanlardan beslenen bu küçük metin, aslında yazının yalnızca bir bireysel ifade aracı değil, başkalarıyla bağ kurma biçimi olduğunu hatırlatıyor.

Sonuçta, kitap adının da söylediği gibi, “adanmışlık” meselesine odaklanıyor: bir işe, bir sanata, bir hayata kendini verme haline. Patti Smith için bu adanmışlık yazıyla, sanatla ve sürekli yeniden yaratma çabasıyla kendini gösteriyor.